32. Gün
4 Kasım 2011
ah, yeğlerdim topuğuna kırılmış yumurtanın
nasıra basılmış acısını
ve işlenmemiş tütün sıcaklığını
ellerime dürebilseydim meğer
şehrin çocuklarına hüznü gösterebilirdim
köy oğlanlarınca seni sevebilirdim seni
tahrik edilmeseydim kent surlarına eğer.
asfaltı tozlarla geri siliyor toprak
bir direnişle alıyor şehri ova
bu yüzden kasabalar hep
sarı ve saman kokusu devlet dairelerinde
ırgat giymiş bir frak kadar düzgün
değilsek, değiliz.
pek cumhuriyetçi bir çokbedenlik dürtüsü
geçit törenleriyle içlerine siniyor
modern diyorlar; kolay, a kind of Medine
ve çok civilisé katmanlar beraberinde
kırk erkek kırk kız ha bire rotasyon
ha bire okları taklit ediniz yazısı
sinyalizasyon tebası özgür bedenler
anlamıyorsak, anlamıyoruz.
viyadükler patlıyor
boşlanmış ellerinde.
bak işte taşra garip sığmıyor akla
sahil denince küçükken, dönüp ağlıyorum
denizin üstünde senin isimlerin
çocukluğumu tüfekle balon yıpratıyorum.
gece aydan gelmiyor, karanlıkken de gece
ve alnımda ecr-i âti yazılmışken fecre
ayaklarım kömür
kulağım nisyan
elif' i sözlere küpelettiğim halde
dilim katarakt.
ben taş toprak geliyorum sana
kulağımda sönmüş bir dağın gürültüsü
belki başat sancılarla geçiyorum başından
başlıyorum saymaya geri atımlarını
bir şimşeğin rengiyle sesi arasından.
elmas değil, bildik
bir tay kadar taysın ve karanlığı ispatlamak
körfez bilen şairin üstümde lanetleri
dolaşıyor yolları belime tanıyorum
altıkavşaklar sekip üstümde parçalanmak.