30 Eylül 2011 Cuma

Çocukluğumdan İtibaren Flashforward

5. Gün
30 Eylül 2011

meydan görmemiş öküz
kadar atılıyorum ortaya
halbuki
bende bir nerd' ün
uzaktan muhabbeti var.

yanlış tahminlerde bulun
ben köpeğin olayım.
adi pizzacılarda sürsün bisiklet
futursuzca
'Jurassic Bark' ağlatsın beni.

29 Eylül 2011 Perşembe

Allah' ım seni bir kez kandırayım, amin. / 4. Gün

4. Gün
29 Eylül 2011

unuttuğum günahlara mazeretim
yok. Dualarımsa hileli biraz.
"Rabbim
öyle bir yalan getir ki aklıma
kurtarsın ahirette bütün cehennemi"

ey her mekanda her şeyi
bana doğru gel
bildiğini görmezden.

28 Eylül 2011 Çarşamba

Çöle Vazgeçmeden Evvel Orman / 3. Gün

3. Gün
28 Eylül 2011

vaktiyle çam iğnelerini yorganıma biriktirmiştim
böylelikle sen yokken üşümemenin
orman kokulu bir yolu vardı
engebeli yatağımın üstünde
kibar salyangozları kulağıma bırakıp
özenle masal okurdum kabuklarından
yonca çiğneyen periden
öksürük şuruplu geceden
kilimdeki desen
ve küçük sepetlerden ayrılmadan önce...
ecinni gibi aniydi şehir.

Akbaba Sokağı' nda cesetler dolanır
beyaz-noir bir film bahçesidir yerler
gölgeler fısıldamaz, olabildiğine bağırır
jilet, falçata, tornavida ve bıçak
ve bilek
polifonik çalar ödemeli arabesk
-varsa bir' e, yoksa yok' a basınız
siyahın bir tonudur eski filmlerde güller
so; the millennium is just an illusion.

vaktiyle bir günü havadayken tutup
annemin kavanozuna hapis etmiştim
böylelikle ölmenin bir yolu vardı
tel kapağı son duama iyi denkleştirip
her köşesi ormandan bakışlar kokan.
çamlar bu şehre kalın gelmeden önce...

Akbaba Sokağı' nda cesetler dolanır
ne cafcaflı ironidir köşede "çöp konteyneri"
gölgeler ağlamaz, ölebildiğine ölür
leş gibi bahtsızlıktır her cismin yeri
her siteye en az üç güvenlik düşer
siyahın bir tonudur eski filmlerde güller.

27 Eylül 2011 Salı

Çöl ve Kaktüs / 2. Gün

2. Gün
27 Eylül 2011

"hala merak ederim
yol kenarındaki çöpler
bir köşeden bir köşeye
nasıl sürüklenirler."

kaldırımların emin tıkırtısı yok
yok! sert cisimlerin varlık duygusu
kuma tutunmak gibi acıklı bir sofra;
rızkını fırtınadan
günü uzaktan
kendini Tanrı' dan bileceksin
aklını da hayretten.

çünkü çöl dingin ve tek
bir nefeste geçilmek ister.
vahaya aldıranlar vahada
ize bakanlar izlerde kaldı.
bu tadı ilk defa dokunurcasına
usta bir âmâ gibi adımlayacaksın
girdiğin çölü yek seferde.
kulağına şehirden anılar düşecek.

"çelik jantlar ve caka satan
eyeliner çeken sarışın kızlar
ve anestezik saç boyaları
yok! tırnağına çömen pasta ciladan
sigaradan solan klavyeler yok.
evet yok! akıl çizen kesik ışıklar
fotokopiden gözlerine koşan
cebinde titreyen boş işlerin yok!"

dipdiri sana ağladığım halde
yıllanmış ölü kadar ihtiyacımız var
dirilmek için mucizelere
madem ki çölde de peygamber var
geçeceğin güne su biriktiriyorum.

Bir şiir başlıyorum gibi en sonundan
"seni seviyorum."

26 Eylül 2011 Pazartesi

Baş Taksim / 1. Gün

1. Gün
  26 Eylül 2011


öyleyse ilan ediyorum kendimi
hunharca koparttığım papatyalardan
bu çöle maya çalmakla memur
ben, kendi topraklarımdan
öz be öz gövdemi yiyerek
kökünü Sina' ya akıtacak olan
kumulları bahçe kılmakla meşhur
bir kaktüsüm.

yapraklarımı okşarsa elleri yanar
kanlı ilaheler uzaklaşır benden
hep öteden sever beni, sevgilim
tiksinir, çocuklar hoyrat yüzümden.
derin' imde suyu temiz tutmak için
işte tüm bunlardan feragat ediyorum
fare yuvalarına kamet getirecek
bu çöle bağışlayan diyecek bir kaktüs.

ama hala anlamadım,
serçeler yurduma doğmadığından
ve bilinmeyen taşırdı tozlu fırtına:

o adam,
İsa olduğu için mi çarmıhı kabul etti
çarmıhı kabul edince mi İsa olabildi?

Kırk Gün Şiirleri ve Açıklama

Beklenen çılgın projemiz (!) kısaca şudur ki; bugünden başlayarak kırk gün boyunca her Allah' ın günü bir adet şiiri yazıp yetiştirip sizlere sunmak. Akla gelecek sorulara binaen, nasıl bir şey olacak:

Hayır bunlar önceden yazılmadı; hayır eski müsveddelerimden bir şeyler rötuşlayıp yayınlamayacağım; hayır önceden aldığım bazı notlardan derlenmeyecekler yahut yok denecek kadar az olacak, bunun sözünü verebiliyorum ve nihai olarak hayır bir pastiş çalışması olmayacak bu, ara ara bu tür şeyler çıkabilir bilmiyorum fakat yapacağım şeyin yekununu kesinlikle bu oluşturmayacak. Her gün yeni baştan, evvelden temelini atmadığım bir şeyler yazıp okunabilecek hale getirmek. Her gün bunu gece yarısından biraz sonra bloga koymak; kırk gün boyunca kırk tane şiir. Tematik bir çalışma mı olacak, büyük ihtimalle öyle.

Peki neden? Evet farkındayım ki şiir yapılan bir şeydir. (haaadi canım) Üstüne düşünülmelidir falan feşmekan... Amacım açıklarken "birader kusura bakmayın" dedirtecek kadar basit: "Ulan n'olur acaba böyle bir şey denesem" sorusunun cevabını bulmak. Zamana karşı kısıtlı bir durumdayken şiir yazma mecburiyetinde kalsam ortaya ne çıkardı acaba? Denediğim şey öyle "sanatçı/küratör bu performansında/sergisinde insan ve zamanın lineerliği arasında dialektik bir şeyini şey ettiğimin şeyi kurma çabasında..." gibi ulvi ve post-moderen amaçlara sahip değil. Büyük beklentilere de sahip değilim, yüksek ihtimalle çok matah bir sonuç alınmayabilir. Zaten zamana karşı yarışmazken de iyi olduğum söylenemez.

E yaz, kendin oku evde diyenler (ki gayet haklılar) için iki cevap var; birincisi okuyacak birilerinin olması motivasyonu da, üstümdeki baskı, özen vs gibi unsurları da değiştiriyor. İkincisi; marifet iltifata tâbidir, birileri okusun ki iyi bir şeyler çıktıysa işe yarasın, saçmalıyorsam da insaf sahibi bir kul kafama vurup sakin ol şampiyon desin. Zaten epic fail denecek hale geldiğimi hissedersem üstelemem bırakırım, ille de kırk gün dolacak diye bir kaidem yok. Neden kırk gün denirse, ben de bilmiyorum. Hem tadında kalsın hem de beni kanırtacak kadar uzun bir süre olsun dedim, kırk fena gelmedi gözüme.

Fakat yüksekten atalım ki namımız yürüsün; hazır olun çok acaip bir şey tecrübe edeceksiniz bu kırk gün boyunca diyorum sizlere. Edebiyatı dünya çapında yavaş ama dibinden oynatacak, ehem, şairlere kalem bıraktıracak bir çalışma geliyor, hem de şu andan itibaren bir kaç dakika içinde başlayarak...

Selametle...

20 Eylül 2011 Salı

Alçak Gönüllü Bir Seyyah' ın Cep Defterinden

ne, nereye, nasıl gidiyor? Hem de neden!
sorularımı çekiyorum sorularının cebinden
yatıyorum, gururlu bir mevsim gibi güzel kızların alnında
yürüyorum, o kır ağaçların fışkırdığı nehirden...

-ah- biri de bağlasaydı şu kaos vehmini
bir hışım, bir cenin, bir rüzgar ve ölüm.

17 Eylül 2011 Cumartesi

Fair Trade

garipti, şaşırdık, anlamadık biz
biz, biz... iyi adamlardık halbuki...

- üzülme, eğilemeyeceğin kadar alçaktaydı dallar.

hayır, bu çilek sevmeyi lezzetsiz kılmaz.